Kendinle İletişim’e Giden Yolda Çocuk
Değerler meselesini etraflıca ele aldıktan sonra bu yazımızda iletişimin diğer temel meselelerine değineceğim. Daha çok kişinin kendiyle iletişimi üzerine bir sohbet olacak.
En önce birey olarak ve ardından aile olarak “değerlerinizin” ne olduğuna artık karar verdiğinizi varsayıyorum. Her iletişimimizde değerlerimiz referans noktamızdır. Elbette bugüne kadar sizin için önemli olan, uygulamaya da çalıştığınız değerleriniz vardı. Ama şu noktada, bunların neler olduğuna bir kez daha ‘şuurlu’ bakalım. Çünkü çocuk yetiştirme, çocukla iletişim ve hatta toplumu inşa süreci tesadüfen olmamalı. Hayat ciddiye alınması gereken bir oyun; bu oyundaki en değerli varlık insan, elden geldiğince ne yaptığının ve neyi niçin yaptığının bilincinde olmalı insan.
İletişim tek yönlü müdür?
Çocukla iletişim halinde olan özellikle anne-babalar, öğretmenler ve diğer meslek grupları, eğer buyurgan bir tavır sergilemiyorlarsa çocukların aslında kendilerini nasıl şekillendirdiklerinin farkındadırlar. İletişim genel doğası gereği zaten tek yönlü değildir. Ancak çocuklara aktarım yaparken çoğunlukla bunun tek taraflı olduğuna dair yanlış bir kanıya kapılıyoruz. Esasen biz çocuklarımızı şekillendirirken onlar da bizi şekillendiriyor.
Ye, iç, üstünü giy, banyonu yap, sınavına çalış ya da bunu senin yerine ben yapayım… Karşımızdaki insanın ‘çocuk’ olmasından dolayı bir iradesi olduğunu mu yok sayıyoruz? Saygıdeğer bir varlık olan insana çocukken de saygı duyulması gerekmez mi?
Yine hassas konulardayız! Çünkü ‘çocuğa saygı duyulmalı’ kavramını hiç umursamayan, annemiz babamız bizi dövdü de kötü adam mı olduk, ne saygısıymış, diyen bir uç grup olduğu gibi tam tersi çocuğunun ağzından çıkana emir kabul eden, çocuğunu kendine efendi edinmiş başka bir uç da var. Hatta psikoloji ile ilgilenmeye başladıkça, söylediği her sözü eyvah çocuğumun psikolojisini mi bozdum, ona travma yaptırır mıyım diye telaşla kılı kırk yaran diğer bir grup da var. Bu saydığımız 3 yaklaşım da yanlış ve durumu çözümsüz bırakır. Annemin babamın yaptığı yanlışları ben çocuğuma yapmayacağım derken tam olarak aynı hatalara düşmek mümkün.
Peki ne yapmalı?
Tüm yazılarımızda bunu aşama aşama anlatmaya çalışıyorum. Kilit kavram sabır. Çocukla ve çocuk yetiştirme süreciyle aslında önce kendimizin farkına varıp kendimizi nasıl yetiştireceğimizi ve bu akışta kendiliğinden çocuklarımızı en güzel şekilde nasıl yetiştireceğimizi öğreniyoruz.
Yeri gelmişken size önemsediğim şöyle bir izah yapayım. Psikolojide insanın temelde iki yaşamı olduğu kabul edilir;
- Çocuk ve ergenlik
- Yetişkinlik.
Çocuklukta kişiye nasıl bir çevre, nasıl bir aile ortamı sunulduysa, nasıl bir ekonomik koşul vardıysa, ne kadar şefkatli bir öğretmene denk gelindiyse, nasıl hastalıklara ya da fiziksel özelliklere sahiptiyse, çocuk tüm bunlarla yaşamak zorundadır. Çocuğun itiraz etmeye, hayır sizi istemiyorum deyip evi terk etmeye, başka bir yaşam kurabilmeye, takdir edersiniz ki ne yeterince yaşam tecrübesi, ne de kabiliyeti vardır. Ergenlikte de bu biraz daha isyanlarla kendini gösterse de aslında hala dünyayı anlamaya yetecek yeterince maddi manevi birikimi yoktur. Yani çocukken size ne sunulduysa onu yaşamak durumundaydınız. Yetişkinlikte ise artık size sunulanı yaşamak zorunda değilsiniz. Yetkiler ve sorumluluklar vardır, paranı kazanmalısın, faturalarını ödemelisin, ev kurmalısın, hayatının anlamını bulmalısın…
Tüm bu geçiş ise, ergenlikten yetişkinliğe maalesef genelde bıçak gibidir. Yani yetki ve sorumluluk kavramlarını öğrenmemiş, deneyimlememiş çocuk bir anda yetişkin oluverir. Kimileri için oldukça ürkütücü.
Gözlem, gözlem, gözlem… Örneğin çocuklukta büyüme hevesiyle hep yaşından büyük davranışları denemiş ve bastırılmış sonunda da vazgeçmiş bir çocuk, evet şimdi yetişkinsin, sorumluluğunu alarak istediğini yapabilirsin dendiğinde bocalayacaktır. Her şey önüne altına tepside sunulan günümüz çocuklarının en ileri seviyede sadece akademide bir noktaya gelip kendi karnını dahi doyuramıyor olması ya da kaç yaşına gelmiş, kaç okul bitirmişse de hala çalışma hayatına girmiyor olması gibi. Öte taraftan, çocukluğunu yaşama kendisi için lüks olan, ağır sorumluluklar çocuk omzuna yüklenenler de hep yarım kalmışlık hissini yaşayabilir.
Burada olana isyan etmeden önce farkında olmak ve gerçeği kabullenmek gerekir. İsyan insanı kör eder. Kendine kör olan insan, kendi olabilir mi? “Ama siz benim ne acılar yaşadığımı bilmiyorsunuz.” evet psikolog olsak bile bilmiyoruz önemli konu da bu değil zaten. Yaşanmış acıların gür sesle haykırılması, egonun güçlü ve sağlıksız savunma mekanizmalarıdır. Gerçekten dibe vurduysan yukarı çıkmaktan başka yol yoktur. Anne babanın, çevrenin, sana yaptıkları yüzünden yaşanmamışlık, hakettiğini alamamışlık, hayata yabancı kalma, hep mağdur olma hissinin kişiye en ufak bir yararı olabilir mi? Aksine derin üzüntüye, depresyona, bencilliğe, kalitesiz ilişkilere sürükler. Tüm bunlar yetersizlik hissi canavarını besler, yetersiz-değersiz hissettikçe daha kötü ilişkiler kurmaya, yani bir kısır döngüye girer.
Madem şu an yetişkinsiniz, demek ki hayatınızın kontrolü sizde. Öyleyse çocukken yapamadığınızı işte şimdi yapabilirsiniz, aldığınız zararları iyileştirme imkanı sizde. Hala yapmıyorsanız sızlanmanın pek bir faydası yok. Tefekkürle, sevgiyle, en önemlisi sabırla sarılır yaralar. Ve insan aldığı yaralarından tam o noktalardan hayata güzellikler sundukça iyileşmeye başlar.
Çocukla ilişki iyileştirir
“Kendine saygı duyan”, kendinin farkında olan bir insan; yani kalın duvarlı, katı, sert savunma mekanizmalarına gerek duymayan, bir çocuktan bilinçli bir saldırı gelmeyeceğinin farkında olan bir insan çocukla vakit geçirmekten manevi keyif duyar. Dünyayı o çocuğun gözünden yeniden keşfeder. Bol bol tefekkür imkanı sağlar çocukla birliktelik anları. Anne baba olarak, onlara bir eğitim verdiğimizi düşünürken aslında okumayı bilene bir öğretici olarak gönderildiklerini hissedebiliriz.
Peki siz ne durumdasınız? Kendinizi test etmek ister misiniz? Mümkünse ilkokul çağında ve daha küçük yaşlarda, bir veya birkaç çocukla vakit geçirmeyi deneyin.
- En az 50 dk-1 saatlik bir süreyi tamamlayamıyorsanız,
- yaklaşık 5-10 dk sonra ne yapacağınızı bilemeyip sıkılıyorsanız,
- çocuğu telefon, tablet, vs benzeri araçlara yönlendiriyorsanız,
- çocuğun oyununa devamlı müdahale edip, katı kurallar hatta oyunbozanlık yapıyorsanız,
- çocuğu dinlemeden sürekli nasihat eder durumdaysanız,
- güya sevginizi göstermek için çocuk rahatsız olduğunu söylemesine rağmen onu sıkıştırıyorsanız,
- dalga geçip, lakap takıp, ‘seni çöp kovasında bulduk’ tarzında berbat şakalarınız varsa vb.
Maalesef sağlıklı bir yetişkin değilsiniz. Muhtemelen aile içi ilişkilerinizde, yakın çevrenizle problemler yaşıyor ve bunların üstünü kapamaya alışmış durumdasınız. Ya kimseye zarar vermemek için kimseyle yakın ilişki kurmayıp kendini yalnızlığa hapsetmiş ki bu insanlar iş dünyasında çok başarılı bile olabilirler. Ya da ilişkide olduğu kişilere ne kadar büyük duygusal zararlar, manevi yaralar açtığının bilincinde olmayan bir insan olabilirsiniz. Bir diğer kategori ise çocukla vakit geçirmeye tahammül edemediğini kendine itiraf edebilen, kendini iyileştirmek isteyen, ruhsal gelişimi adına her türlü yola başvurmaktan çekinmeyenler. Ve onlar hala bu yazı dizisini dikkatle okuyor 🙂